twitterda siufacebookda siuformspringde siulookbookda siubasında siumail

21.12.10

Günün Hediyesi: Burcu Kuru

fashionbysiu.com / burcukuru

Galata Moda öncesi bir tasarımcıyla başlamak güzel olur diye düşündüm :) Üstelik! Kazanan 2 seçenek arasından hediyesini kendi seçebilecek :)

Ceket de etek de 36 beden.. Etek için ince 38'e de olur diyebiliyoruz ama :)

Burcu ile ilgili daha önceden yazdığım yazı için de buraya tık tık..

Ama bu sefer sorumuz biraz farklı olacak.. "PEMBE KUŞ" konumuz olacak ve onunla ilgili kısa bir hikaye ya da öykü yazacaksınız.. ve Burcu'yu en çok etkileyen kişi hediyesini kapacak :)


fashionbysiu.com / burcukuru

Burcu'yu güzel hikayelerinizle o kadar etkilediniz ki
Bir kişiyi seçemedi :)

Kazananlar meltem g. ve D.

Bana mail ilk ulaşan istediğini seçecek :)


35 yorum:

keLemek dedi ki...

günün birinde dağların tepesinde, uzak diyarlarda minik bir kuş ailesi yaşarmış.güzel günler geçirirlermiş.2 yavru kuş anne kuş ve baba kuş olarak gayet sıradan hayatlarını sürdürürlerken, yavrukuşlardan bir boy büyük olanı büyüyüp serpildikçe tüyleri pembeleşir olmuş.git gide, bir iki üç dört derken pespembe bir kuş olup çıkmış.ailesi her şey normalmiş gibi davranmaya devam etse de tüm kuşlar siyah beyaz gri ve diğer tüm tonlardayken pespembe olan bir tek kendisiymiş.diğer tüm kuşların zamanla göz ucuyla süzmelerine, kendi aralarında ona duyurarak fısırdaşmalarına dayanamaz olmuş. herkes aynıyken o çok farklıymış.Her canlı gibi başına gelenden ötürü 'neden ben' deyip durmuş.Neden ben pembeyim, neden diğer kuşlar gibi normal değilim.Bir müddet normalliği ve sıradanlığı sorgulamış diğer kuşlar gibi olsaymış ne kadar mutlu olabileceğini farklı olmanın zorluklarını düşünmüş.içten içe hayıflanmış.Sonra aklına yaşadığı yerden çokta uzaklaşmadığı uçup diyar diyar gezmediği aklına gelmiş.Belki bir kuş daha vardı onun gibi?Pespembe, hakkında fısır fısır konuşulan ve renginden ötürü garipsenen.Yalnız olamazdı ya!o kadar özel miydi yoksa?o kadar tek miydi?Tüm bu kafasındakiler içini kemirip dururken ailesiyle durumu paylaşıp artık 'yuvadan' uçması gerektiğini söylemiş,gerçekten mutlu olabilmesi için gerekenin bu olduğuna onları ikna edip dere tepe aşmış uçmuş ve uçmuş. Yolda hep tanıdık sahneler,göz süzmelerle karşılaşmış.Ama kendi yaşadığı yerde gördüklerinden farklı renklere sahip kuşlarla karşılaştıkça yalnız olduğuna dair fikir git gide küçülmüş yüreğinde.Hissetmeye başlamış.Uçmaktan yorulup su içmek için yaklaştığı gölün kenarında yine düşünürken gözlerinin ağırlaştığını biraz dinlenmesi gerektiğini hissedip uyuklamaya başlamış.
Gözünü açtığında şahane topraklar, nefis kokulu çiçekler arasında uçuşan yüzler pespembe kuşlar varmış.Biliyordum, yalnız olmadığımı tek olmadığımı diye sevinçten kalbi deli gibi atmaya başlamış.Pır pır eden yüreğiyle hemen onlara doğru uçup doğru görüyorum değil mi?pembe sizinde renginiz?Pespembe hemde?değil mi diye sevinçle şakımaya başlamış.Bu sırada alışık olduğu garip bakışlar ona dönmeye, anlam veremediği ifadelere bakmaya başlamış minik pembe kuş.İçlerinden biri
-Neyin var tatlım senin?Tabi ki hepimiz pembeyiz.Dünyadaki tüm kuşlar pembedir,yer yüzündeki uçan tüm canlıların rengi pembedir.Neden buna şimdi şaşırıyorsun?çok güneşte kaldın sanırım sen diye şen bir kahkaha atmış
içlerinden bir diğeri -Ah bu gençlerin hayal dünyası yok mu?diye hayıflanırken minik pembe kuşun kafası allak bullak olmuş.Ve düşündükçe tüm parçaları yerine yavaşça oturtmaya başlamış.Gördüğü ve bildiği tüm kuşlar gerçekten kendi gibiydi, tüm kuşlar pembeydi.Rüya sandığı şey diğer tüm kuşların renkliliğiydi.Böyle bir durumda ne kadar yalnız kalabileceği ve ne kadar kötü hissedebileceğiydi.Tüm bunları anlayıp içinden geçirirken birden aklına gelenle irkilip;'ya uzakta bir yerde renkli bir kuş varsa, ne kadar yalnız hissediyordur' diye hızlıca kanat çırpıp aslında hep gördüğümüz ve yaşadığımız dışında da bir hayatın olabileceğini düşünerek hiç durmadan uçmuş.Renkli kuşlar aramış..

Adsız dedi ki...

Kanat sesleriyle, yerlere dökülmüş kuş yemlerinin yenme çıtırtısı birbiriyle düet yapıyordu adeta. Havada rüzgar da vardı ama, bu güzel düetin duyulmasına engel olabilecek kadar etkisi yoktu.

Kimi kuşlar daha fazla yem yiyebilmek için yarışıyor, kimileri şadırvada oyunlar oynuyor, kimileri ise cilveleşiyordu. Bir tek kuş hariç.. Pembe olanı.. Pembe kuş, arkadaşlarının oluşturduğu kalabalıktan uzak, arkadaşlarından daha korkak, arkadaşlarından daha aç ve arkadaşlarından daha mutsuzdu. Çünkü tam da böyle kalabalık içinde küçücük midesini doyurmak istediği bir gün, çocukların gazabına uğramış ve arkasından sinsice bir kova dolusu pembe boya üzerine boca edilmişti. O an boyadan yapış yapış olan tüyleri yüzünden bir süre uçamamış olması, uzun süre kalabalıktan soyutlanmasından, insanlardan korkar olmasından, kimseye güvenememesinden daha zor değildi.

İlk günkü kadar pembe olamayacak kadar zaman geçmişti üzerinden.. Ama pembe kuş hala pembeydi, gözleri ise hâlâ iki hafta önceki kadar net görmüyordu. Yaralarını sarması için, mevsimler geçmesi tüylerinin dökülüp yenilenmesi gerekiyordu.. Pembe kuş belki mevsimler sonra eskisi gibi bembeyaz bir güvercin olacaktı, belki gözleri de eskisinden daha keskin görecekti.. Ama eskisi gibi neşeli, eskisi gibi kötülüklerden habersiz, eskisi gibi heyecanlı, eskisi gibi insanlara güvenebilir olacak mıydı?? Kimbilir belki de daha uzak yerlere göç edip, daha az insanların bulunduğu yerlerde, bir denizin, bir okyanusun üzerinde kendi minik midesini kendisi doldurmaya çalışacaktı.. Belki daha az doyacaktı, belki daha uzun süre aç kalacaktı ama en azından artık korkusuz olacaktı..

Pembe kuş, ya kalıp kendi korkularını yensin, ya da gidip başka yerlerde yaşam savaşını sürdürsün.. Bunun seçimi "okuyuculara" kalsın.. Ama n'olursa olsun; pembe kuş "HERŞEYE RAĞMEN" mutlu olsun, hikayenin sonu "MUTLU SON" olsun :)

seyma dedi ki...

PEMBE KANATLARIN PIRILTISI


Hayata bakış, sadece gözlerinin gördüğü değildir. O gözlerin hayatı nasıl anlamlandırdığıdır. Bazen küçük bir çocuğun gözünden bakmak gerekir hayata. Tüm çirkinlikleri görmezden gelmek ister insan. Her şey tozpembedir, gerçeklikten çok uzak. Güneşin ışıltısı ve parlaklığıyla yarışır bir çocuğun gülüşü. O tılsımı hissetmek istediğinde çocuk oluverir koca bir insan. Bazen de hayat öyle sert bir biçimde gözümüze takılır ki insan anlayamaz ne yapacağını, donakalır. İşte o zaman hayata olgun iri gözlerle bakmak gerekebilir. Bu anlarda içteki ses yeşerir ve içini kemirircesine konuşmaya başlar. ‘ Yağsın lapa lapa kar ve her yeri bembeyaz örtü kaplasın, tüm renkleri içine alsın, çirkinlikler, karanlıklar, dipsiz kuyuya benzer düşünceler kaybolup gitsin sadece lapa lapa kar yağsın. Sonra gökten pembe kanatlı bir kuş insin ve tüm parıltılarıyla hayata yeniden can versin. Geçmiş yaşantılar, hatırlanmak istenmeyen anılar hepsi geride kalsın. Yeni bir nefes başlasın.’ Kimine göre hayat çok güzeldir kimine göre vasat. Önemli olan kalp gözünün açık olmasıdır. Kötünün altındaki iyiliği fark edebilmeli insan. Gökte uçan milyonlarca kuş arasında pembe kanatlıyı görebilmek ve onun pırıltısını hissedebilmek ne büyük şans. Hayat hep bizden yana olsun, bizim için dönsün. Yarınlar için herkesin kalbine umut tohumları eksin. Pembe kanatların pırıltısını hep gözlerimizde hissedelim. Görmek istediğimiz gibi yaşalım bu hayatı.


Şimdiden yeni yılınız kutlu olsun. Umarım okurken gönlünüzü hoş edebilmiştir hikayem…

seyma

Unknown dedi ki...

Pembe Kuş

Sağdan bir esinti gibi geçerek oturduğum masanın sol köşesine kondu. Hafif başı eğik şaşkın gibi bakıyordu ve sanırım gözleri bana ışıldıyordu. “Ağladığın için seni anlayabiliyorum” der gibiydi. Yanımda olması gereken ama olmayanlara inat. Belki iki saate yakın ağladım. Bunun bir saatini de bana baktığını bildiğim gözlerinin içine kah bakarak kah ondan utanarak ağladım. Oturduğum masaya beyaz örtüler üzerinde pembe peçetelerle servis açılmıştı. Bir ara kıpırdadığını hissettim. Pembe peçeteyi çekiştirerek birazda tedirginlikle yanıma getirdi. Sonra geldiği gibi sağ kenardan uçtu gitti.
Annem o gün çok istediğim beyaz eteği almıştı bana.Gerçi hediyesi bile ağlamamam için bir neden olamamıştı. Eve geldiğimde eteğin sol köşesine ipler ve kurdeleler ile pembe bir kuş işlediğini gördüm. O günden sonra ağlama nöbetlerime “Pembe Kuş” der oldum ve onu hep özledim. Özleyeceğimde.
--Serpil Baskıç- Kitap Cadisi 21/12/2010 13:22

Adsız dedi ki...

Kimi zaman kuşların seslerinin hakim olduğu sessiz bir orman, kimi zaman patlayan bir balonun çıkardığı sesim. Kimi zaman çikolatanın damakta bıraktığı tat, kimi zaman türk kahvesinin son yudumuyum. Kimi zaman geminin dümeni, kimi zaman çapasıyım. Bazen yatalak olur, bazen oyuncaklarımla oynarım. Bazı zamanlarda fırtınada boğulur, bazısında gemiyi limana getirdiğimle övünürüm. Kimi zaman 20. kata çıkmak için merdiven tırmanır, kimisinde asansöre binmeyi aklederim. Bazen eteklerime zil takar, bazen de çırılçıplak oynarım. Kimi zaman tam bir hanımefendi, kimi zaman hanzonun önde gideniyim. Ellerimi açıp dua eder, ertesi gün sabaha kadar fasılda içkinin dibini bulma yarışına katılırım. Erimiş kaşarın uzayan kısmı, ağustos ayının gündüz 12'si, ocak ayının gece 12'si, kolanın asidi, damarda dolaşan zehirli kanım. Gökyüzünün yedinci katına merdiven dayamış, inerken de kanatlı bir peri olarak inmeyi dileyen biriyim. Sadece aşığım. Pembe bir kuş misali kanatlarını çırpan bir aşığım. Bazeni ya da kimi zamanı yok bunun, en saf duygumla aşığım sadece. Aslında; ben basitim, bazen de karmaşık. Aslında çok şeyim ya da hiçbir şey...

gkç yldz dedi ki...

BENNNCE O PEMBE KUŞ BEN OLMALIYIM VEE O GÜZELLER GÜZELİ ETEĞĞİN ÜSTÜNEE KONUPPP BU BENIM DEMELİYİM :D:D

Nafia ÖZTÜRK dedi ki...

Pamuk prenses henüz zehirli elmayı yememişken,kurbağa prens henüz öpülmemişken,havva ile adem daha cennet bahçesindeki yasak meyvanın tadına bakmamışken,narcissus göldeki yansımasına aşık olmamışken yani çok eski zamanların birinde pembe bir kuş yaşarmış.Babası pembe yunus balığı annesi güzeller güzeli bir deniz kızıymış.Aşık olmuşlar birbirlerine.Aşklarından doğan bu kuşu zümrüdüanka getirmiş bırakmış ellerine.Tanrının onlara bu hediyesi onları hem sevindirmiş hem üzmüş.Çünkü o bir kuşmuş ve denizde yaşıyamazmış annesi babası gibi..Tüm hayvanlar ağlamaya başlamış bu olanlar karşısında ve dua etmişler Tanrıya gece gündüz..Sonunda bir mucize olmuş ve bu pembe kuş bir martıya dönüşmüş.Hem uçabiliyormuş özgürce hem de denizden ayrılmıyor anne ve babasıyla beraber olabiliyormuş.O gün bugündür yaşıyormuş o pembe kuş... Belki birgün kadıköy eminönü vapurunda simit atarken martılara görürsünüz o ölümsüz pembe kuşu kim bilir?

Sevgilerle..
Nafia Öztürk
Buarada kazanırsam tercihim ceket:)

gülşen dedi ki...

Her şeyi tii ye almaya bayılırdı. Önyargılıydı çoğu zaman. İçimden çok sinirlenirdim ona; bazı zamanlarda anlamaya çalışırdım. Ne kadar becerebilirsem işte.

Sıradan bir haftaiçi, erken saatlerde açdığım mail kutumda bir başlık gördüm. ''Pembe Kuş'' yazıyordu. Sevimli bulup, yakın hissettim kendime. Hemen açtım ve origami ile yapılmış bir kuş fotoğrafı ile
karşılaştım. Soft bir pembeydi. İnsanın içine ferahlık akıtıyordu. Basit bir düşünceydi ama merak uyandırıyordu. 'Başlangıç' yazıyordu altında da. Yapılış detayları verilmişti. Tek kural vardı
kağıt pembe olacaktı.

O an pek de anlam kargaşası içine düşmemiştim. Düşünmemiştim de. Sadece katlayacaktım. Güzel tonlarda pembe bir kağıt alarak kendime ''pembe kuş'' yaptım.

1-2 gün sonra masamdaki pembe kuşu gördü, bense bir heyecanla hikayesini anlatmaya başladım. Kendince yorumlarını sıraladı. Sadece dinledim.

İşte o gün anladım 'pembe kuş' fotoğrafının altında neden 'Başlangıç' yazdığını!

Unknown dedi ki...

Yılbası yaklasırken herkesi bir telas sarmıs. Hem işlerin yogunlugu kosusturmaca, hem de heyecanla yapılan yılbası planlarından zamanın nasıl gectigi fark edilmiyormus. 21 Aralık Salı günü yine heryere kosturmaktan sıkılan kız ofiste masasına oturup herşeye soylenmeye baslamıs, tam o sırada balkonda korkuluklukların ustunde duran kucuk pembe kusu, yiyecek bişeyler ararken gormus. Hemen balkona cıkıp simiti ufalayıp balkonun bir kosesine kus icin bırakmıs, kız balkondan iceri girince pembe kus kırıntıları gorup yemege baslamıs ve neseyle cıvıldamaya baslamıs. Kız camdan kusu seyrederip, onu dinlerken içini bir huzur kaplamıs.Mutlulugun aslında kucuk seylerde oldugunu tekrardan fark edip,ne kadar sanslı oldugunu hatırlamıs, yüzünü kaplayan bir gülümsemeyle beraber, ofisinde rahatca oturup kahvesini yudumlarken, Sui nin blogu okumaya devam etmis....

madmadame dedi ki...

yeni bir yıl; yeni başlangıçlar yeni mutlukluklar herşeyin en yenisi olsun isterim hep. bu yeni yılda yepyeni bi tasarımcının ve bir tasarımının benim olmasını çok istiyorum. bunları düşünürken uyuyakaldım.. tozpembe bi rüya gördüm.. rüyamda yeni yıl gecesi ben uyurken kapı çalınıyo. noel baba ümidiyle kalkıp kapıya baktığımda karlar içindeki pembe kuşu görüyorum. o upuzun boynunda kocaman pembe fiyonklu bi hediye paketi.. pembe kuşu güzel boynundan okşayıp uğurlarken pakedimi açmak için heycanlanıyorumm.. üstünde siu'dan armağandır yazıyor. içinde de yeni ve başarılı bulduğum burcu kuru tasarımı olan, resmini görüp çok beğendiğim o krem rengi elbisenin üzerine giydiridği pembe yelek var.. =)uyandığımda gerçekten mutluydumm.. =)
burcu kuru ya başarılar ve mutlu yıllar diliyorum.. ;) adaşım sana da teşekkür ediyorum, mutlu yıllar diliyoruum!..

Pelin P.A. dedi ki...

PEMBE KUŞ

İstiklal caddesinin tam ortasında bir bina vardır bilir misiniz? 1900’lü yılların başından kalma. Kocaman bir kapısı, güzel işli bir cephesi vardır. Ahşap çerçeveli canları kırılmış, yirmi yıl önce çıkan yangında ikinci katı tamamen yanmış, eskiden beyaz olan cephesi artık grinin tonlarına çalmış.
Kimse el sürememiş bu binaya çünkü babadan oğla geçmiş nesiller boyu ve her baba oğluna vasiyet etmiş hatıralarımızı kimseye satma demiş. Ama bir gün son oğul da vefat ettiğinde ve geride vasiyet edecek kimsesi kalmadığında, devlet el koymuş bu eski binaya. Hemen izinler çıkmış , alıcılar sıralarını kapmış. Mağazalar zinciri sahibi bir kodaman binayı satın almış.
Çalışmalar başladıkça tık tık, bina sakinlerine yol görünmüş artık. Önce şarapçı ayyaşı sonra sokak köpeği karabaşı, kovalanmış işçi adamlar , fırlatmışlar arkalarından küçük bir taşı. Ama kimse dikkat etmemiş çatının köşesine, yuvalarında oturup yavrularını besleyen güvercin ailesine.
Üç küçük güvercin birbirine sokulmuş, hava ayaz; biri gri, biri beyaz. Annelerini beklerken minikler sürekli ciklemiş, binadaki gürültüden kimseler işitmemiş, yavrular büyüdükçe inşaat ilerlemiş.
Bahar ayları başlayınca yavrular hazırlanmışlar uçmaya, işçiler de başlamışlar cepheye iskele kurmaya. Anne güvercin sabırla öğretmiş, önce kanatlarınızı açın sonra da çırpın demiş. Güçlendikçe yavruların yürekleri, sarmaya başlamış binayı fırça darbeleri. Açılışı hevesle bekler olmuş müşterileri, kırmızı ve beyazmış mağazanın renkleri.
Güneş çıkınca en tepeye, ısınmış çatıdaki kiremitler. Heyecanla sıraya girmiş ilk uçuşlarını yapacak yavru güvercinler. Gri olan gitmiş en kenara açmış kanatlarını öğrendiği gibi. Anne kuş yanında durmuş cesaretlendirmiş miniği. Çatının kenarından atlamış, kanatlarını çırpmaya başlamış. Biraz bocalamış ama karşı çatıya ulaşmış. Anne güvercin gönlü rahat, konmuş yavrunun yanına ama görmemiş beyaz olanın gittiğini, çatının kenarına.
Küçük beyaz güvercin kanatlarını açmış güneşin altında, rüzgarı hissetmiş taze tüylerinin arasında. Aşağıya bakmadan gözleri karşı çatıda, bırakmış kendisini rüzgarın kollarına. Unutunca o küçük kanatlarını çırpmayı, bulaştırmış tüylerine kırmızı ve beyaz boyayı. Ulaşınca zemine hissetmiş buruk bir acı, boya ile bulandığı için yapışmış kanatları.
Yardım etmiş insanlar, almış biri eline. Götürmüşler güvercini en yakın veterinere. Temizlemeye çalışmışlar kırmızı boyayı, bol suyla yıkamışlar eskiden beyaz olan kanatlarını. İyileşmiş küçük kuş, çok kısa sürede hem de; sağlığına kavuşmuş ama olmuş rengi pembe.
İşte böyledir İstiklal Caddesinde gezen pembe kuşun hikayesi. Kafelerin gözdesi, turistlerin eğlencesi…

Pelin P.A. dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Pelin P.A. dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Meltem g. dedi ki...

Yolu bir gün küçük prens'in gezenine düştü pembe kuş'un...gururluydu,çok güzeldi ve mutluluğu temsil ediyordu..Gittiği yere mutluluk getiriyordu.Küçük prens'in bir çiçekle başı dertteydi.Mutlu etmekti amacı çiçeğini ama bir türlü başaramıyordu...Yorulmuştu gezegene vardığında.
O sırada küçük prens fark etti onu;
-Hoşgeldin dedi
-Hoşbulduk dedi pembe kuş.Biraz mutluluğa ihtiyacın olduğunu duydum..Gittiğim yere mutluluk götürürüm ben.
Gözleri parladı küçük prensin.O kadar çok gezegen gezmiş, ama mutlu olmayı becerebilen bir tek kendini tanımıştı..
-Dünyaya gittin mi? diye sordu pembe kuşa..
-Daha değil dedi pembe kuş.
- O zaman bir an önce gitmelisin oradakilerin sana çok ihtiyacı var,lütfen diye yalvardı pembe kuş a.
-Emin misin diye sordu pembe kuş, sana da yardımcı olabilirim..Sen iyi kalplisin,dilersen hep seninle kalabilirim..
-Olmaz dedi küçük prens, dünya gezegenindekilerin sana çok ihtiyacı var..
-Peki dedi küçük pembe kuş, havalandı uçtu gitti..
Küçük prensle çölde karşılaştığımızda bana bu hikayeyi anlattı pembe kuşa rastlayıp rastlamadığımı sordu..Rastlamamıştım..Küçük prens üzüldü.
-Üzüme, dedim gördüysek de kıymetini anlayamamışızdır..Ne de olsa bu dünyada büyükler bir tuhaf oluyor!!
(Çok sevdiğim küçük prensle burcu'nun pembe kuş'u karşılaşsaydı...)

burçak yıldırım dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
burçak yıldırım dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
summer dedi ki...

♥Mavi bir güneşin yeşil gökyüzüne doğuşu kadar gerçeksin,yemyeşil gökyüzünün kıpkırmızı denizlere düşen turuncu gölgesi gibi büyülü birşeysin o kadar ulaşılmaz o kadar saf ve bir o kadar masumsun 'pembe kuş',elimi uzattığımda ulaşılamayacak kadar uzaklara uçan, parmağımı uzattığımda ise hemen gelip üzerine konan bembeyaz hayallerimin pespembe gerçeğisin pembe kuş ♥:D

Serendipity dedi ki...

bir varmış bir yokmuş..bir küçüçük kuş gezermiş sema'da..bu kuş yaşadığı dünyadan hiç memnun değilmiş.insanları izler ve iç geçirirmiş keşke bende onlar gibi olsam dermiş.ruhunu karalar bağlamış,depresyona girmiş en sonunda..ne yapsam ne etsem diye düşünürken karşısına bir melek çıkmış ve ona demiş ki:"sana bir sürprizim var,birkaç saatliğine insan olucaksın"..bunu duyan kuşun kalbi pırpır atmış..ve melek, kuşumuzu bir bayan kılığında yeryüzüne indirmiş..fakat kuşumuz gözlerini açtığında çıplak olduğunu fark etmiş,çok utanmış bu durumdan..hemen bişeyler bulmak için yola koyulmuş ve karşısına BuKu mağazası çıkmış,içeri girdiğinde gördüğü manzara karşısında büyülenmiş..her taraf pembe renkle kaplanmış,bütün kıyafetler pembeymiş...o kadar güzelmiş ki modeller gözlerini alamamış,içine işlemiş pembe renk.asalet ve kalite kendini o kadar belli ediyormuş ki duygulanmış bir an,kaçırdığı zevkler için.tam beğendiği kıyafeti seçicekken melek yanına gelmiş ve dünyada zamanının dolduğunu söylemiş..bunu duyan kuşumuz ağlamaklı gözlerle havada süzülmeye başlamış,etrafına haykırmış:yer gök bilsin ki benim adım bundan sonra "pembe kuş",belki insan olamam ama kimsede benim kadar yükseğe çıkamaz demiş ve gökyüzünde kaybolmuş:)

Chantal Mfk dedi ki...

Bir sihirli ormanda küçük pembe bir kuş varmış. Bu kuş ormandaki tüm canlıların sevgi ve barışla birlikte yaşamalarını sağlarmış. Bir gün yolunu kaybetmiş yaşlı bir adam ormana gelmiş. Ormandaki bu ahengi fark edince karşısına çıkan sincapa bunun nedenini sormuş. Sincap da hoplaya zıplaya yaşlı adamı ormanın kalbine, küçük pembe kuşa götürmüş. Adam bir çırpıda kuşu kaptığı gibi cebine atmış.
Yaşlı adam ormandan çıkmış, şehire varmış, para kazanmanın yolunu çok geçmeden bulmuş.
Pembe kuşu tasası, kederi olan insanların omuzuna koyup tüm sıkıntılarından kurtulmalarını sağlıyormuş. Böylece de altınlar, gümüşler kazanıyor gününü gün ediyormuş. Ama pembe kuşun minik kalbi başkalarının acılarıyla dolmuş ve artık dayanamaz duruma gelmiş. Yaşlı adam minik kuşun hastalandığını ve öleceğini anlayınca yaptıklarından pişman olmuş ve kuşu ormana geri götürmeye karar vermiş. Ormana gidince bir de ne görsün, tüm ağaçlar kurumuş, hayvanlar hastalanmış. Minik pembe kuş son gücüyle ağaçları ve hayvanları iyileştirdikten sonra oracıkta ölmüş.
Yaşlı adamsa geride kalan tüm hayatını elem, keder ve pişmanlıklarla dolu olarak geçirip, yalnızlıklar içinde ölmüş.

---

Aslında daha uzundu ama kısaltmak zorunda kaldım:)

Sevgiler..

esra dedi ki...

pembe kuş
bir kuş çıkmış yumurtadan ve pembe renkliymiş annesi bakmış ve çok mutlu olmuş çok güzelmiş çünkü. uçmayı öğreneceği zaman ağaçta çalışırken aşağıda güzel bir kız onu fark etmiş ama ulaşamamış. sonra minik kuş uçmayı öğrenmiş öyle mutlu öyle mutlu oluyormuş ki uçarken tüm kanatlarını gere gere süzülürmüş. bir gün bir bakmış ki aşağıda birileri tartışıyormuş. sevgililer birbirlerini kırma korkusu olmadan bağırıyorlarmış. kız saçlarını düzeltip gökyüzüne bakınca pembe kuşu görmüş birden tebessüm etmiş. o an tek düşündüğü kuşun kanatlarının büyülü rengi olmuş. çift tartışmayı sonlandırıp yollarını ayırmış. genç adam sevgilisini kaybetmek istemez ve bir şeyler planlamak ister birden o an aklına gelir sevgilisinin pembe rujlu dudaklarının tebessüm ettiği an ve o kuşu yakalamaya karar verir. bir kaç gün sonra kızın kapısı çalınır ve çok süslü bir kafes içinde pembe kuş. kız havala uçar barışırlar. hayata küsen pembe kuş esarete dayanamayıp 2 günde ölmüş.ve gen adam düşünür en sevdiği kişi uğruna da olsa hiçbir şey esaret edilmemeli...

keLemek dedi ki...

zamanin birinde uzak bir yerde mutlu bir kus ailesi yasarmis..anne kus baba kus ve bir minik yavru kus.bu minik kus gunun birinde etraftakilerin bakislarina ne kadar cok maruz kaldigini fark etmis.bir iki uc derken, tesaduf diye dusunurken ona bakan kuslarin fisildastigini gormus.buna sebep herkesten farkli olan pespembe tuyleriymis.tum diger kuslar gri-siyah-beyaz ya da farkli renklerdeyken bir tek o pespembeymis.her gun ayni bakislar fisildasmalarla yasiyan minik kus'un aklina yasadigi yerden hic de o kadar uzaklasmadigi gelmis.tum her yer tum etraf bu kadarla sinirli olamaz diye dusunmus.Ailesine yasadigi yerdeki mutsuzlugu anlatmis ve kendi gibi kuslarin varligini dusundugunu ve daha uzaklara ucmak istedigini anlatmis.Minik kuslarinin gidecek olmasiyla burkulmus haliyle ailesi, ancak oyle mutlu olacaksan uc diledigince demisler...
Yoldayken az gitmis uz gitmis alistigi bakislar fisiltilar hep geride kalmis.rengarenk cicekler bocekler ucsuz bucaklar denizler gormus.bu kadar renk varsa benim gibi bir pembe kuscuk daha vardir demis.Ancak gun agarirken, gunesin guzel turuncu renklerine bakarken minik pembe kus ne kadar yoruldugunu fark edip uykuya dalivermis.uyandigi yer yasadigi yerdeymis ama bir gariplik varmis, tum kuslar ayni onu gibi pespembe havalar ucusup duruyorlarmis.Gozlerine inanamayan minik pembe kus hemen birinin yanina ucuvermis
'Siz ama siz de pembesiniz'diye kekelemeye baslamis,gozlerini kirpistirarak.
'Ha haay, cok gunesin altinda uctun sen sekerim herhalde, tabi ki pembeyim, hepimiz pempeyiz' diye sakimis. Gorduklerine, duyduklarina inanamayan minicik kus hemen yuvasina dogru ucmus ama annesiyle babasi da pespembe duruyorlarmis..Demek ki pespembe dunyanin disinda rengarenk bir hayat var diye dusunmus.Uzaklarda pembe olmadigi icin garip bakislara maruz kalan kulaklarina fisiltilar calinabiletecek kuslar aklina gelmis ruyasindaki uzak,farkli rengarenk yerler hemen kanat cirpmaya baslamis.Hic durmadan ucmus ucmus...

bubu dedi ki...

Çoook uzun yıllar önce uzak ülkelerin birinde görkemli şatonun en üst penceresinde, kanatlarının uçları uçuk pembe olan zarif mi zarif bir kuş yaşarmış. Kuş öyle güzel süzülürmüş ki havada rüzgâr bile kıskanırmış. Çok mutluymuş bugün. Çünkü minicik yavrusu dünyaya gözlerini açmış. En başlarda tüysüz ve çelimsiz olan minik kuş gün geçtikçe tüylenip güçleniyormuş.Tüylerinin rengi annesinin ki gibi uçuk pembeden gün geçtikçe pembeye dönüşmüş..Annesi çok şaşırmış.Tekmiş pembe kuş diğer kuşlar birbirlerinin aynıymış. Pembe kuş her gittiği yerde ilgi çekiyormuş ister istemez. Rahatsız olmuş pembe kuş ve yuvadan uçmaya karar vermiş. Artık kendi ayaklarının üstünde durması gerektiğini biliyormuş.
Farklı bir hayata başlamış pembe kuş. Didinip çalışıyor herkesi kendine büyülüyormuş.Diğer kuşların yapabileceği hareketleri çok farklı ve cazip şekle getirebiliyormuş. Taklalar atıp süslüyormuş uçmalarını burada bile diğer kuşlar ona imrenerek bakıyorlarmış ama buna alışmış pembe kuş…
Sonra anlamış pembe kuş demiş ki kendine “ ben onlar gibi değilim, güçlü ve umut doluyum”…

Not:Bu hikayede ki pembe kuş Burcu Kuru'dur! (:*

De HaLi dedi ki...

Minik bir masal oldu benim ki ama buyrun :)

Pembe kus hep piril piril, hep asil, hep tek... Sari collerin, kahverengi topraklarin, yemyesil ormanlarin, turkuvaz sularin ustunden gecerken, herkes kafasini yukari cevirip masmavi gogu delen bu harika kusa bakar.
Pembe kusun buyulu gucleri oldugu soylenir halk arasinda. Efsaneye gore dokundugu genc kizlar guzellesirmis. Efsane bu ya, genc kizin yuzu, boyu, posu, saclari ayni kalirmis, fakat onu her goren artik onu dunyanin en guzeli sanirmis. Nice genc kiz pembe kusu gormek ona dokunabilmek icin gozleri gokyuzunde verandalarinda beklermis.
Bir efsaneye gore ise pembe kus gokyuzunun sonsuz boslugunda degil de yerin yakinlarinda ucarsa, o gun herkesin gunu harika gecermis. Cocuklar o gun dusmez, anneler o gun kizmaz, savaslar o gun durur, sevgililer ise hic ayrilmazmis.

Bir gun pembe kusu penceresinin onunde goren, minik bir kiz, duydugu efsanelerden dolayi cok heyecanli bir sekilde, ona sormus: ''sana dokundugum an ben guzel mi olacagim ve bugun yere yakin uctuguna gore harika bir gun mu olacak? Ne olur sana dokunmama izin ver'' Pembe kus sakince arkasini donmus, guzel kanatlarini kabartip tekrar ucmaya baslamadan once minik kiza donup ''Evet demis, dunya harika bir yer ve sen cok guzelsin, sana dokunmama gerek yok, eger ki bana inanmayi secersen, bu bir gun degil, omur boyu senin olur.''
Minik kiz o gunden sonra dunyanin guzel bir yer ve kendisinin de guzel bir kiz olduguna dair inancini asla yitirmemis ve omrunun sonuna dek herkesin imrendigi mutlu bir hayat yasamis, herkes onun pembe kusa dokundugu icin bu guzel hayati yasadigini dusunmus, o ise biliyormus ki pembe kus ona dokunmaktan daha guzelini sunmus, bu en basit ve harika gercegi gormesini saglamis.
Efsaneye gore pembe kus hala goklerde ucarmis ama onu gorebilenler gitgide azalmis ama onu goren sansli kisiler minik kiz gibi mutlu bir hayat yasamaya devam ediyorlarmis.

ilyedaa dedi ki...

Dev gbi ağaçları, başdöndüren kokularıyla anemon çiçekleri, berrak şelalerin içinde gezen rengarenk balıkları,cıvıl cıvıl uçuşan kelebekleri, yerinde duramayan böcekleri ve etrafı melodik sesleriyle çınlatan Mumgagalarla dolu bir orman... Tuuti Ormanı...
Burada yaşayan Zarti ailesini büyük bir telaş sarmıştır çünkü günlerdir beklenen yavru Ziro'nun kabuğu çatlamaya başlamıştır. Bu büyük bekleyişin ardından birdenbire yumurta ikiye ayrılmış ailenin gözleri fal taşı gibi açılmış çünkü beklenen yavru kuş Mumgaga türünden çok farklı bir renkte dünyaya gelmiştir. Uçuk pembe rengi ve kendine has parlak tüyleryle ve kocaman gözleriyle yavru Ziro'da şaşkın şaşkın çevresini izlemektedir. Ailesi tarafından sevilen yavru Ziro rengiyle Mumgagalar arasında çok da kabul görülmeyecektir.
Büyüyüp okula başlayacak olan Ziro yeni arkadaşlarıyla tanışacağı için çok heyecanlı ve mutludur. Fakat okul hiçde umduğu gibi güzel geçmemiş yeni çevresi tarafından dışlanmıştır. Küçük Ziro'nun mutluluk dolu gözlerinden inci inci akan yaşları gören yaşlı bilge Otis dayanamayıp yanına gelir. Ziro'ya ağlamaması gerektiğini söyler. Çünkü bu rengin ataları olan Zosterop'lardan geldiğini ve bunun bir amacı olduğunu söyler. Ve ataları olan Pembe Kuşları anlatır. Kehanete göre Mumgagaları kurtaracak pembe kuşun o olduğunu söyler. Tam o anda yaşlı bige kulakları sağır edecek bir ses duyar ve bütün Mumgagalar aynı anda bu sesin etkisine girerler. Ancak Ziro bu sesten etkilenmez. Artegon kuşları etkisiz hale getirdikleri mumgagalara saldırmaya başlar. Ne yapacağını bilemeyen Ziro aniden içinde anlayamadığı bir güç hisseder. Gözlerini açtığında karşısında kendi gibi pembe kuşları görür ve o anda yalnız olmadığını anlar.Hiç vakit kaybetmeyen Zosteroplar artegon kuşlarının üzerine saldırır. Bunu gören Ziro'da onlarla birlikte saldırıya geçer. Artegonların kralı Muko'nun ailesine zarar verdiğini gören Ziro ona saldırır ve atalarından gelen bu büyük güçle Muko'yu yok eder. Ve o anda ses yok olur ve Mumgagalar normale dönerler. Ziro'nun tek başına Artegonları yok ettiğini gören Mumgagalar yanına giderler... Ve artık Ziro onların gözünde bir kahraman olmuştur. Ziro tüm olup bitenleri anlatsa da hepsinin gözünde tek kahraman Pembe Kuş Ziro'dur... Ve yıllarca anlatılan Pembe Kuş artık Mumgagaların simgesi olmuştur...

ilyedaa dedi ki...

Dev gbi ağaçları, başdöndüren kokularıyla anemon çiçekleri, berrak şelalerin içinde gezen rengarenk balıkları,cıvıl cıvıl uçuşan kelebekleri, yerinde duramayan böcekleri ve etrafı melodik sesleriyle çınlatan Mumgagalarla dolu bir orman... Tuuti Ormanı...
Burada yaşayan Zarti ailesini büyük bir telaş sarmıştır çünkü günlerdir beklenen yavru Ziro'nun kabuğu çatlamaya başlamıştır. Birdenbire yumurta ikiye ayrılmış ailenin gözleri fal taşı gibi açılmış çünkü beklenen yavru kuş Mumgaga türünden çok farklı bir renkte dünyaya gelmiştir. Uçuk pembe rengi ve kendine has parlak tüyleryle ve kocaman gözleriyle yavru Ziro'da şaşkın şaşkın çevresini izlemektedir. Ailesi tarafından sevilen yavru Ziro rengiyle Mumgagalar arasında çok da kabul görülmeyecektir.
Büyüyüp okula başlayacak olan Ziro yeni arkadaşlarıyla tanışacağı için çok heyecanlıdır. Fakat okul hiçde umduğu gibi güzel geçmemiş yeni çevresi tarafından dışlanmıştır. Küçük Ziro'nun mutluluk dolu gözlerinden inci inci akan yaşları gören yaşlı bilge Otis dayanamayıp yanına gelir. Ziro'ya ağlamaması gerektiğini çünkü bu rengin ataları olan Zosterop'lardan geldiğini ve bunun bir amacı olduğunu söyler. Ve ataları olan Pembe Kuşları anlatır. Kehanete göre Mumgagaları kurtaracak pembe kuşun o olduğunu söyler. Tam o anda yaşlı bige kulakları sağır edecek bir ses duyar ve bütün Mumgagalar aynı anda bu sesin etkisine girerler. Ancak Ziro bu sesten etkilenmez. Artegon kuşları etkisiz hale getirdikleri mumgagalara saldırmaya başlar. Ne yapacağını bilemeyen Ziro aniden içinde anlayamadığı bir güç hisseder. Gözlerini açtığında karşısında kendi gibi pembe kuşları görür.Hiç vakit kaybetmeyen Zosteroplar artegon kuşlarının üzerine saldırır. Bunu gören Ziro'da onlarla birlikte saldırıya geçer. Artegonların kralı Muko'nun ailesine zarar verdiğini gören Ziro ona saldırır ve atalarından gelen bu büyük güçle Muko'yu yok eder. Ve o anda ses yok olur ve Mumgagalar normale dönerler. Ve artık Ziro onların gözünde bir kahraman olmuştur. Ziro tüm olup bitenleri anlatsa da hepsinin gözünde tek kahraman Pembe Kuş Ziro'dur... Ve yıllarca anlatılan Pembe Kuş artık Mumgagaların simgesi olmuştur...

Neşetuana dedi ki...

Kirpi, zamanın birinde pembe bir kuşa aşık olmuş. Kuş , ormandaki en güzel en ihtişamlı ve en iri hayvanmış. Okyanus rengi gözleri, ihtişamlı pembe renkte ebruli kanatları varmış.

Pembe kuş, birgün dağda yuvarlanmış, kanatları ve arka bacakları kırılmış.Kirpi, bütün gücü ile Pembe kuşu düştüğü yerden sürükleyerek, ağaç kovuğundaki evine götürmüş ama pembe kuşn çok büyükmüş kirpinin evine sığmamış. Kirpi pembe kuşu evinin önünde tedavi etmiş.

Pembe kuşun ağrıları geçtikten sonra uykuya dalınca, kirpi ağacın kovuğundaki evini dikenlerle genişletmiş.Ev öyle büyümüş ki Pembe kuş evin içine sığacak kadar olmuş. Kirpi, pembe kuşu genişlettiği evin içine yerleştirmiş ve kuşun arkadaşlarına haber vermeye gitmiş. Pembe kuşun'ın hiçbir arkadaşı onu önemsememiş, kirpi ağlayarak evine geri dönmüş.


Kuşa bakmış onu iyleştirmiş, hergün onu daha da çok sevmeye başlamış. Pembe kuş da kirpiyi sevmiş, ama kirpi bunu bilmiyormuş.


Kirpi " o pembe kuş, ya ben kimim?" diye üzülüyormuş.

Pembe kuş, tamamen iyleştiğinde kirpinin evinden gitme zamanı gelmiş., ama gitmek istemiyormuş. Kuş, veda etmek için kirpiye sımsıkı sarıldığında, kirpinin sırtındaki dikenler, kuşun kalbine batmış ve kalbinden kan damlamaya başlamış. Son nefesini verirken kirpiye onu ne kadar çok sevdiğini söylemiş, kirpi donmuş kalmış birşey diyememiş. Pembe kuş, son nefesini verdikten sonra kirpi dilini yutmuş, o günden sonra bir daha hiçkimse ile konuşmamış.

Kirpi, sırtında kalan, kuşun kanlarını hiç yıkamamış, Pembe kuşunn kanı zamanla kirpinin sırtındaki dikenleri eritmiş, yumuşatmış. Artık Kirpi dikensizmiş ama pembe kuşunu kaybetmiş...

Aslında kirpi her sabah kan içerisinde uyanırmış, dikenleri vücuduna batarmış..Artık dikenleri yokmuş ama Pembe kuştan sonra kimseyi sevmemiş, Pembe Kuş ve Kirpi beraber olamayacak varlıklarmış, ne bunu kabul etmişler ne de itiraz edebilmişler..


Kirpi bir oğlan, Pembe bir kuş kıza aşık olmuş, onu sevgisiyle öldürmüş, ama aslında öldürmek istememiş, kirpi oğlanın yaradılışı öyleymiş, değiştirmek için çırpınmamış kabullenmiş, ama kirpinin dikenlerini yok edecek olan; Pembe kuşun kanıymış, Pembe kuş bunu bildiği için kirpinin dikenlerine kalbinden gelen kanı akıtmış. Kirpi, bunu hiçbir zaman öğrenememiş, ta ki bugüne kadar..

kirpi gibisin çocuk
her tarafın diken
kim elini uzatsa
delik deşik
üstelik sen de kan içindesin..



:)Neşetuana

Neşetuana dedi ki...

Kirpi, zamanın birinde pembe bir kuşa aşık olmuş. Kuş , ormandaki en güzel en ihtişamlı ve en iri hayvanmış. Okyanus rengi gözleri, ihtişamlı pembe renkte ebruli kanatları varmış.

Pembe kuş, birgün dağda yuvarlanmış, kanatları ve arka bacakları kırılmış.Kirpi, bütün gücü ile Pembe kuşu düştüğü yerden sürükleyerek, ağaç kovuğundaki evine götürmüş ama pembe kuşn çok büyükmüş kirpinin evine sığmamış. Kirpi pembe kuşu evinin önünde tedavi etmiş.

Pembe kuşun ağrıları geçtikten sonra uykuya dalınca, kirpi ağacın kovuğundaki evini dikenlerle genişletmiş.Ev öyle büyümüş ki Pembe kuş evin içine sığacak kadar olmuş. Kirpi, pembe kuşu genişlettiği evin içine yerleştirmiş ve kuşun arkadaşlarına haber vermeye gitmiş. Pembe kuşun'ın hiçbir arkadaşı onu önemsememiş, kirpi ağlayarak evine geri dönmüş.


Kuşa bakmış onu iyleştirmiş, hergün onu daha da çok sevmeye başlamış. Pembe kuş da kirpiyi sevmiş, ama kirpi bunu bilmiyormuş.


Kirpi " o pembe kuş, ya ben kimim?" diye üzülüyormuş.

Pembe kuş, tamamen iyleştiğinde kirpinin evinden gitme zamanı gelmiş., ama gitmek istemiyormuş. Kuş, veda etmek için kirpiye sımsıkı sarıldığında, kirpinin sırtındaki dikenler, kuşun kalbine batmış ve kalbinden kan damlamaya başlamış. Son nefesini verirken kirpiye onu ne kadar çok sevdiğini söylemiş, kirpi donmuş kalmış birşey diyememiş. Pembe kuş, son nefesini verdikten sonra kirpi dilini yutmuş, o günden sonra bir daha hiçkimse ile konuşmamış.

Kirpi, sırtında kalan, kuşun kanlarını hiç yıkamamış, Pembe kuşunn kanı zamanla kirpinin sırtındaki dikenleri eritmiş, yumuşatmış. Artık Kirpi dikensizmiş ama pembe kuşunu kaybetmiş...

Aslında kirpi her sabah kan içerisinde uyanırmış, dikenleri vücuduna batarmış..Artık dikenleri yokmuş ama Pembe kuştan sonra kimseyi sevmemiş, Pembe Kuş ve Kirpi beraber olamayacak varlıklarmış, ne bunu kabul etmişler ne de itiraz edebilmişler..


Kirpi bir oğlan, Pembe bir kuş kıza aşık olmuş, onu sevgisiyle öldürmüş, ama aslında öldürmek istememiş, kirpi oğlanın yaradılışı öyleymiş, değiştirmek için çırpınmamış kabullenmiş, ama kirpinin dikenlerini yok edecek olan; Pembe kuşun kanıymış, Pembe kuş bunu bildiği için kirpinin dikenlerine kalbinden gelen kanı akıtmış. Kirpi, bunu hiçbir zaman öğrenememiş, ta ki bugüne kadar..

kirpi gibisin çocuk
her tarafın diken
kim elini uzatsa
delik deşik
üstelik sen de kan içindesin..



:)Neşetuana

Neşetuana dedi ki...

Kirpi, zamanın birinde pembe bir kuşa aşık olmuş. Kuş , ormandaki en güzel en ihtişamlı ve en iri hayvanmış. Okyanus rengi gözleri, ihtişamlı pembe renkte ebruli kanatları varmış.

Pembe kuş, birgün dağda yuvarlanmış, kanatları ve arka bacakları kırılmış.Kirpi, bütün gücü ile Pembe kuşu düştüğü yerden sürükleyerek, ağaç kovuğundaki evine götürmüş ama pembe kuşn çok büyükmüş kirpinin evine sığmamış. Kirpi pembe kuşu evinin önünde tedavi etmiş.

Pembe kuşun ağrıları geçtikten sonra uykuya dalınca, kirpi ağacın kovuğundaki evini dikenlerle genişletmiş.Ev öyle büyümüş ki Pembe kuş evin içine sığacak kadar olmuş. Kirpi, pembe kuşu genişlettiği evin içine yerleştirmiş ve kuşun arkadaşlarına haber vermeye gitmiş. Pembe kuşun'ın hiçbir arkadaşı onu önemsememiş, kirpi ağlayarak evine geri dönmüş.

Kuşa bakmış onu iyleştirmiş, hergün onu daha da çok sevmeye başlamış. Pembe kuş da kirpiyi sevmiş, ama kirpi bunu bilmiyormuş.

Neşetuana dedi ki...

Kirpi " o pembe kuş, ya ben kimim?" diye üzülüyormuş.

Pembe kuş, tamamen iyleştiğinde kirpinin evinden gitme zamanı gelmiş., ama gitmek istemiyormuş. Kuş, veda etmek için kirpiye sımsıkı sarıldığında, kirpinin sırtındaki dikenler, kuşun kalbine batmış ve kalbinden kan damlamaya başlamış. Son nefesini verirken kirpiye onu ne kadar çok sevdiğini söylemiş, kirpi donmuş kalmış birşey diyememiş. Pembe kuş, son nefesini verdikten sonra kirpi dilini yutmuş, o günden sonra bir daha hiçkimse ile konuşmamış.

Kirpi, sırtında kalan, kuşun kanlarını hiç yıkamamış, Pembe kuşunn kanı zamanla kirpinin sırtındaki dikenleri eritmiş, yumuşatmış. Artık Kirpi dikensizmiş ama pembe kuşunu kaybetmiş...

Neşetuana dedi ki...

Aslında kirpi her sabah kan içerisinde uyanırmış, dikenleri vücuduna batarmış..Artık dikenleri yokmuş ama Pembe kuştan sonra kimseyi sevmemiş, Pembe Kuş ve Kirpi beraber olamayacak varlıklarmış, ne bunu kabul etmişler ne de itiraz edebilmişler..

Kirpi bir oğlan, Pembe bir kuş kıza aşık olmuş, onu sevgisiyle öldürmüş, ama aslında öldürmek istememiş, kirpi oğlanın yaradılışı öyleymiş, değiştirmek için çırpınmamış kabullenmiş, ama kirpinin dikenlerini yok edecek olan; Pembe kuşun kanıymış, Pembe kuş bunu bildiği için kirpinin dikenlerine kalbinden gelen kanı akıtmış. Kirpi, bunu hiçbir zaman öğrenememiş, bugüne kadar..

(kirpi gibisin çocuk
her tarafın diken
kim elini uzatsa
delik deşik
üstelik sen de kan içindesin..)

Neşetuana:)

ilyedaa dedi ki...

Dev gbi ağaçları, başdöndüren kokularıyla anemon çiçekleri, berrak şelalerin içinde gezen rengarenk balıkları,cıvıl cıvıl uçuşan kelebekleri, yerinde duramayan böcekleri ve etrafı melodik sesleriyle çınlatan Mumgagalarla dolu bir orman... Tuuti Ormanı...
Burada yaşayan Zarti ailesini büyük bir telaş sarmıştır çünkü günlerdir beklenen yavru Ziro'nun kabuğu çatlamaya başlamıştır. Bu büyük bekleyişin ardından birdenbire yumurta ikiye ayrılmış ailenin gözleri fal taşı gibi açılmış çünkü beklenen yavru kuş Mumgaga türünden çok farklı bir renkte dünyaya gelmiştir. Uçuk pembe rengi ve kendine has parlak tüyleryle ve kocaman gözleriyle yavru Ziro'da şaşkın şaşkın çevresini izlemektedir. Ailesi tarafından sevilen yavru Ziro rengiyle Mumgagalar arasında çok da kabul görülmeyecektir.
Büyüyüp okula başlayacak olan Ziro yeni arkadaşlarıyla tanışacağı için çok heyecanlı ve mutludur. Fakat okul hiçde umduğu gibi güzel geçmemiş yeni çevresi tarafından dışlanmıştır. Küçük Ziro'nun mutluluk dolu gözlerinden inci inci akan yaşları gören yaşlı bilge Otis dayanamayıp yanına gelir. Ziro'ya ağlamaması gerektiğini söyler. Çünkü bu rengin ataları olan Zosterop'lardan geldiğini ve bunun bir amacı olduğunu söyler. Ve ataları olan Pembe Kuşları anlatır. Kehanete göre Mumgagaları kurtaracak pembe kuşun o olduğunu söyler.

ilyedaa dedi ki...

Tam o anda yaşlı bige kulakları sağır edecek bir ses duyar ve bütün Mumgagalar aynı anda bu sesin etkisine girerler. Ancak Ziro bu sesten etkilenmez. Artegon kuşları etkisiz hale getirdikleri mumgagalara saldırmaya başlar. Ne yapacağını bilemeyen Ziro aniden içinde anlayamadığı bir güç hisseder. Gözlerini açtığında karşısında kendi gibi pembe kuşları görür ve o anda yalnız olmadığını anlar.Hiç vakit kaybetmeyen Zosteroplar artegon kuşlarının üzerine saldırır. Bunu gören Ziro'da onlarla birlikte saldırıya geçer. Artegonların kralı Muko'nun ailesine zarar verdiğini gören Ziro ona saldırır ve atalarından gelen bu büyük güçle Muko'yu yok eder. Ve o anda ses yok olur ve Mumgagalar normale dönerler. Ziro'nun tek başına Artegonları yok ettiğini gören Mumgagalar yanına giderler... Ve artık Ziro onların gözünde bir kahraman olmuştur. Ziro tüm olup bitenleri anlatsa da hepsinin gözünde tek kahraman Pembe Kuş Ziro'dur... Ve yıllarca anlatılan Pembe Kuş artık Mumgagaların simgesi olmuştur... (Bu da hikayemin ikinci kısmı)

Selfet dedi ki...

Aylardan Aralık.
Yıl 2010.
Yılın son günleri.
Soğuk bir Aralık gecesi çaldı kapı.Tahta kapının gıcırtısı,biraz sonraki sevinç çığlıklarının habercisi gibiydi aslında.Kimsenin aklına gelmezdi ki bu karlı gecede tahta kapının önünde dünyalar güzeli PEMBE KUŞ gelsin,tüm masumluğuyla baksın sana.Ama bir sebebi vardı belli ki.Bu kapıyı çalmasının,soğuktan üşümüş sesiyle cıvıldamaya çalışmasının önemli bir sebebi vardı hatta..Düşündün neden ben diye ? Niye beni seçti diye ? Çünkü bu soğuk gecede BURCU BURCU kar kokan,masumiyet dolu bu evin içinde senin kalbindeki derin sıcaklığı,dışarıya inat KURU bir yuvayı ve içten güzelliğini hissetmişti PEMBE KUŞ.Ve seni seçti..Sen de onu seçtin ve yaratıcılığın bu PEMBE KUŞ'la çok uzaklara kadar adını duyurdu..Adı BURCU KURU oldu ve renklerin ustası,renk oyunlarının yaratıcısı oldun..

Olmadı Baştan dedi ki...

Flamingo
hemen git ve bavulunu hazırla! buradan ne kadar uzaklaşabileceğini, uzaklaşabileceklerini merak ediyordu. ben hazırım zaten, hiçbir şey almayacağım yanıma. yetecek kadar sigara belki. hayır, süper lüks bir arabayla değil, belki eski bir wolksvagen bus. kahverengi ve beyaz renkli. bunu bulabildim ayaküstü dedi çocuk. biralar, rakılar… herşey tamam mı diye sorudu çocuğa oda evet hazırım, gidelim o zaman diye cevap verdi.
nereye gittikleri konusunda hiçbir fikrileri yok. direksiyon sallıyolar ama, amaçları sadece uzaklaşmak, hedef olmadan! mükemmel bir hava yok dışarda. sanki ha yağdı, ha yağacak yağmur. akşam saat 19.22 olmuş, biraz da sert esiyor rüzgar. bir müddet konuşmuyorlar. ama gözleri başka yerlerde; geçmişte. ne dışarıdaki denize bakıyorlar, ne de gözlerini alabiliyor karşı şeritten gelen arabaların ışıkları. sanki kullandıkları arabanın götürdüğü yollar kaçıp gitmek istedikleri yerlerden uzaklaştırmıyor da, geçmişe götürüyor saatte 100 kilometre hızla. hava iyice kararıyor…
artık geçtikleri yerlerde hiç ışığa rastlamamaya başlıyorlar. kız cama yaslamış başını, oradan yansıyan suratına dalıp, geçmişi, ardında bıraktığın onca şeyi düşünüyor. Çocuksa hiç birşey almamış zaten yanına, belki yetecek kadar sigara…
yolun bir yerinde mola veriyorlar. uyku akıyor gözlerinden. nerede yatacağız diyor kız, bagajda duran iki çadırı gösteriyor. dolunay var bu gece, ben dışarıda uyuyacağım diyor çocuk. biraz “saçmalama, donarsın” gibi laflardan sonra ikna edemeyeceğini anlayıp, giriyor çadırına kız uyku tulumunun içine. belki de biraz aklı çocukta kalıyor ama, kapayıp gözlerini uyuyor. Çocuksa çıkıp arabanın üzerine, gökyüzünü izliyor. bir sigara yakmak için elini atıyor cebine. çıkarıp bir tane sigara yakıyor. mutlu. yalnız değil çünkü. o var yanında bu kez. minnetlerini sunuyor içinden o sırada kıza.
güneş doğarken uyanıyor çocuk. yüzüne çarptığı için güneş, uyanıyor uykusundan. kahvaltı hazırlıyor, ateş yakıyor. sonra çadırdan içeri giriyor kız yeni uyanmış zaten , hadi diyor, kahvaltı hazır. elini yüzünü yıkamadan kahvaltı yapıyorlar. çünkü ikisi de sıkılmışlar tabulardan.

-keşke başlamasaydık bu yolculuğa.

- yolculuk yapmıyoruz ki, sadece gerçeklerle yüzleştirmek için getirdim seni buraya.

Şaşırıyor kız. antipati topluyor çocuk kızın düşüncesinde. benim bunlara ihtiyacım yok diyor kız içinden. ve soğuk davranmaya başlıyor çocuğa. elindeki çayı alıp, uzaklaşıyor yanından. geçmişini düşünmeye başlıyor. “aslında haklı…”
Gösterişli rengiyle ve uzun boynuyla bir Flamingo görüyor kız. Pembe bir kuş… kız çocuğun söylediği şeyleri düşünürken pembe kuş gelip duruyor yanında Kendini bu kuşun yerine koyuyor kız ! bir yuva yapmak istediğini düşünüyor. Topladıklarını "Güneş altına bırakmak mı iyidir, yoksa gölge daha mı iyi olur?" gün yüzüne mi çıkarmalı yoksa sandığında mı saklamalı benliğini… bıkmadan usanmadan uzun bacaklarına rağmen her şeyi göze alıp bekleyen bir flamingo mu olacaktı yoksa bir serçe gibi korkak ve ürkek mi…
Karar verdi işte o an istemediği kaç şeyin yapıldığını, bunların kaçının kalbini gerçekten incittiğini düşünüyor o narin varlığa bakarken ve ister istemez gözleri doluyordu yine.
geri dönerken, artık aklında sadece temiz bir sayfa, yenilenmiş bir ruh ve hiç olmadığı kadar umut dolu bir kalbi oluyordu kızın.

modda twin dedi ki...

bir sabah uyanırsın bütün moral sıfır günlerden pazartesi sağa sola dön dur işe gtme saati gelir gtsen ne olur ilham yok işimiz tasarım mutszlk zehri varken kanında bişiler tasarlamak imkansız.. açarsın ofisin camlaraını kuş cıvıltısı dolar içeri^hayale bak artık ofis nerdeysee^ :) sonra en minikleri camın köşesinden bakar sana yaklaşıp sevmeye kalksan kacar bilirsin uzaktan uzaga seyredersin.. o anda carkeder hayatı sadece seyrettiğin ve müdahale etmekten korktgn sürece sadece seyredeceğin. yumruğun kadar kuştan ilham alırsın.. ve kuş artık senin mankenin kafana göre takıl ister pembe olsn ister yeşil :)) yada pazartesi moral sıfır işe geldin pc yi açtın buku ceket kazndın kop kop kop hç şizofren takılmadn mutlusun hehehehehehe :))) Allahım hiç bi yorum için kasmamıstm bukdr (:

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin